Marmara Ereğlisi açıklarında kısa bir süre bir önce meydana gelen 5.3 büyüklüğündeki depremden sonra; İstanbul’da yine aynı soru gündeme geldi:
Gerçekten hazır mıyız?
Deprem sonrası Kartal Belediyesi’nin hızlı refleks gösterip Afet Koordinasyon Merkezi’ni devreye alması önemli. Belediye ekiplerinin sahada olması, can ve mal kaybı yaşanmaması hepimizi rahatlattı. Ancak asıl mesele, depremler olduktan sonra yapılan açıklamalar değil deprem olmadan önce alınan önlemlerdir.
Kartal, geçmişte tecrübeler yaşamış bir ilçe. Bu nedenle her yeni yapı, her yeni proje, her eklenen kat, her beton bloğu çok daha dikkatle denetlenmeli. Fakat son dönemlerde özellikle toplu yaşam alanlarında ve site altlarında çelik konstrüksiyon adı altında yapılan “çıkma” bölümlerinde ciddi bir kontrolsüzlük göze çarpıyor.
Örnek verecek olursak; Yaşar Doğu Caddesi’nde ve Kartal’ın birçok cadde ile sokağında yükselen binaların alt katlarındaki çıkmalar, pastaneler, marketler, restoranlar ve apartman altı işletmeler buna örnek. Birçoğu, bina statiğine sonradan eklenen, projesinde yer almayan bu çıkmaların üzerinde faaliyet gösteriyor. Bu durum, hem binanın taşıyıcı sistemini zorluyor hem de olası bir depremde ciddi riskler doğuruyor.
Peki bu yapılar neye göre onay alıyor?
Projelerde “çıkma” yapmak serbest mi?
Yoksa “Herkes yapıyor, ben de yaparım” anlayışı mı geçerli?
Soruyoruz:
Bu binaların projeleri denetleniyor mu?
Çelik konstrüksiyon adı altında yapılan bu eklentiler kim tarafından onaylanıyor?
Ve en önemlisi, bu kontrolsüzlükte kim sorumluluk alacak?
Depremden sonra “teyakkuz”a geçmek değil, deprem olmadan önce tedbir almak bizi hayatta tutar. Belediye ekiplerinin, özellikle ruhsat ve imar denetimi birimlerinin bu tür projeleri tek tek incelemesi artık bir zorunluluktur. Çünkü bir sonraki sarsıntıda o marketin, o pastanenin, o çelik çıkmanın altında kimlerin olacağını kimse bilemez.
Kartal, geçmişten ders çıkararak geleceğini sağlam temeller üzerine kurmalı.
Deprem değil, ihmal öldürür.